Dolar

32,5299

Euro

34,7588

Altın

2.487,62

Bist

9.524,59

Şizofreni’nin resmi: Bayram telâşı ve tatil kaçışı

6 Yıl Önce Güncellendi

2018-08-20 09:02:47

Şizofreni’nin resmi: Bayram telâşı ve tatil kaçışı

Bir yanda, bayram arefesinin tatlı telâşı, bayram günlerinin heyecanlı hazırlıkları...

Öte yanda, insanın şehirden, insanlardan, bayramdan tatile kaçışı, dekadansla dans'ı: İşte bizim yaşadığımız şizofrenin hikâyesi, resmi, en iyi göstergesi.

İstanbul boşaldı... Kimse kalmadı...

Kimileri sıla-i rahim için memleketlerine gitti; kimileri de şehri terketti, plajlara akın etti.

Ege ve Akdeniz sahillerindeki otellerin günler öncesinden dolduğunu söylüyor televizyonlar...

Bayrama da, dinlenmeye de ihtiyacımız var; yorulduk.

Bayramı bayram gibi yaşayarak da dinlenebiliriz; fakat kimilerinin bayram filan umurunda değil. Bayram gibi insanları birbirine kenetleyen; dostluğu, kardeşliği yeşerten; birliğimizi, dirliğimizi pekiştiren muazzam bir imkânın değerini, kıymetini bilememek üzücü gerçekten; üzücü ve gelecek adına düşündürücü.

Bu sütunda tam da bayram ve tatilde kristalize olan şizofreni hâlimizin iki zıt tablosunu resmettiğim bir yazımı güncelleyerek, yenileyerek sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim.

ÖLÜMÜ HATIRLADIKÇA HAYATI YAŞAR İNSAN

Ölümü unutan insanlar, yaşadıklarını nasıl hatırlayabilirler ki?

Bayramı tatile dönüştüren kişiler, aslında bize ne söyler?

Ölümü hatırladıkça yaşar insan. Ölümü hatırladıkça, hayatı unutmaz, kendini unutmaz, hakikati unutmaz.

Ölümü hatırladıkça hayatı tadar; ölümü unuttukça hayattan kaçar.

İKİ ZIT ŞİİR TABLOSU: ÖLÜMÜN VE HAYATIN ŞİİRİ

İki tablo var karşımızda:

İlki, insanın kendinden kaçış tablosu. Tatile kaçışı... Ruhsuz insanlardan, bunaltıcı hayattan uzaklaşma arzusu bu, belki de.

İkinci tablo: Arefe gününün bayrama göz kırpan, hazırlık yapan tablosu: İnsanın insandan kaçışı değil, insanın insana, hayata ve hakikate koşuşu...

Biri ölümün, diğeri dirilişin tablosu.

Biri trajik, hatta traji-komik; diğeri epik, destansı.

İkisi de şiirsel: Biri yokoluşun şiiri...

Diğeri dirilişin, gelişin, hayatın; kurbanla yaşanan ilâhî, tabiî ve beşerî yakınlaşmanın şuurunun Bayram'ını yapma telâşının, neşesinin ve heyecanının şiiri.

TATİL TABLOSU: İNSANIN DEKADANSLA ÖLÜM DANSI

Kafkaesk bir tablo bu aslında. Işıltılı ama ölümcül.

Picasso'nun ya da Dali'nin zevkle çizecekleri çılgın bir ölüm senfonisi!

Veya en iyi Bergman'ın çekeceği bir ölüm dansı vakitleri filmi...

İnsanın kayboluş serüveni, sonra da cenazesinin kaldırılış seremonisi!

Picassovârî ya da Dalivârî sert imgeler, yaşanan trajediyi resmeder: Dilin bir tarafa savrulduğu... Kalbin kan olup aktığı, idam sonrasını andıran bir sahnenin gerisinden bir gözün hortlamışçasına baktığı bir Picasso, Dali tablosu veya böceğe dönüşen Kafka hikâyesi...

İnsan kayboldu, kayboluyor hızla, hazla ve tamgaz...

Ölümüne kaçıyor... Metafizik ölümüne...

Şehirden kaçıyor... Tatil köylerine... Otel odalarına, sığıntı gibi yaşanılan, hapishaneden farksız ruhsuz mekânlara...

Plajlara kaçıyor...

Evet, sert bir Picasso veya Dali darbesiyle çizilen, yığının, kumun, insan yığınlarının içinde, arasında, ortasında; kum tanelerinden daha da “kişiliksizleşmiş”, silikleşmiş, denizin kıyısına vurduğu ölüleri, canlı cenazeleri andıran yokoluş seremonilerine uçuyor...

Plajlarda, kum tanelerinden bir tane olarak çakılıp kalıyor... Gömülüyor plaja.

İnsanlığı, duyarlığı gömüyor kuma: İnsanlığın yaşadığı büyük sorunları, trajedileri unutuyor; gömüyor plaja... Mezara... İnsanlığın gömüldüğü mezar, plaj burada. İnsanın ve insanlığın.

Şarapla kirlenen, denizle yıkanan... şarapla kirlendikçe denizin dalgalarını vurarak kıyıya, yıkadığı, denizin insandan öç aldığı bir yer plaj.

Gök ve yer, ne der bize?

Gök'le yer nasıl danseder, semâ eder birbirlerine?

Güneş'in ışığı niçin var?

İnsan, plajda göğe bakar ama göğün bize ne dediğini anlayamaz. Güneşle konuşamaz. Işığını öldürür Güneş'in. Eritir plajın kumunda. Kuma gömer Güneş'in ışığını da, kafasını da.

AREFE GÜNÜNÜN UMUT DOLU, HEYECANLI TELÂŞI

Oysa arefe gününün bayram telâşı ne güzeldir. Ne kadar umut dolu, sevgi dolu, insan dolu, hayat doludur.

Anneler, arefe günü çarşıda pazarda dolaşırlar telâşla, heyecanla, coşkuyla: Yüzleri güler. Çocuklarının yüzlerini güldürecek, bayramın neşesini, coşkusunu, heyecanını daha bayram gelmeden bizzat kendileri hissedecek ve herkese hissettirecektir.

Arefe günleri, annelerin günleridir. Sadece annelere özeldir. Bayram günleri bütün ailenin, özellikle de çocukların, elbette ki.

Arefe günü, bir ışık dolar eve, her tarafa, her yere: Anneden yansıyan ışıktır bu.

Plajın Güneş'in ışığını bile kuma gömen mezarına inat, arefe günü, annenin ışığı Güneş'e bile ışık verir, enerji verir adeta. Mevsim yazsa güneş yakmaz. Kışsa, anneden aldığı ışıkla, enerjiyle en küçük bir ışık huzmesi bile insanın içini ışıtmaya, ruhunu kanatlandırmaya, bütün aile fertlerinin bir cennet bahçesinde yaşıyormuş hâlet-i rûhiyesiyle dolmalarına yeter.

Arefe telaşında insanların, özellikle de annelerin yüzü gülmez sadece; ruhu da güler ve ruh üfler herkese...

Bayram'ı herkes yaşar ama arefe günlerini yalnızca anneler yaşar iliklerine kadar ve bize de yaşatır bütün sıcaklığıyla, sarıp sarmalayıcılığıyla.

O yüzden arefe günleri bir başka güzeldir, bayram günleri başka.

Annelerimizin arefeleri heyecanlı, hepimizin bayramı canlı, capcanlı olsun, ülkemizin ve mazlum Müslümanların kardeşliğine, huzuruna vesile olsun, diliyorum Rabbimden.

Arefeniz ve Bayramınız mübarek olsun, tatilleriniz bayram olsun, sıla-i rahim ruhuyla yaşansın.

Unutmayalım: Tatil, bayramda en yakınlardan kaçıştır; sıla-i rahim ise en yakınlara koşuş. Allah, sıla-i rahim yapanlardan eylesin hepimizi. Vesselâm.

Haber Ara