Dolar

32,5833

Euro

34,7900

Altın

2.412,53

Bist

9.645,02

İsmail Yaşa: Suudi Arabistan apolitik bir toplum oluşturmaya çalışıyor

Diriliş Postası Yazarı İsmail Yaşa'ya göre Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Ilımlı İslam çıkışının arkasında apolitik bir toplum elde etme amacı var. İsrail ile kurulacak diplomatik ilişkilere herhangi bir tepki vermeyecek bir toplum inşa etmek...

7 Yıl Önce Güncellendi

2017-10-31 12:06:20

İsmail Yaşa: Suudi Arabistan apolitik bir toplum oluşturmaya çalışıyor

TIMETURK | 5 SORU

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın 'ılımlı İslam' çıkışı tartışılmaya devam ederken, Riyad'dan ardı ardına kararlar geldi. Kadınların trafiğe çıkmasına ilişkin yasağı kaldıran yönetim stadyumlara girişi de artık engelelmeyecek. Körfez'de yaşanan bu gelişmeleri 5 SORU'nun bugünkü konuğu Diriliş Postası Yazarı İsmail Yaşa ile konuştuk.

İşte Yaşa'nın açıklamaları:

1- Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın 'ılımlı' İslam ve laiklik eksenindeki çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca Suudi Arabistan'da yaşanan kadınlara 'trafiğe çıkma' , 'stadyumlara girme' hakları verilmesini nasıl okuyorsunuz ve devamı gelebilir mi?

Muhammed Bin Selman henüz Veliaht Prens olmadan önce Washington'a tahta oturması halinde Suudi Arabistan toplumunu dönüştürme sözü verdiği konuşuluyordu. Dolayısıyla Suudi Arabistan'ı yakından takip edenler genç prensten bu tür adımlar bekliyordu. Suudi Arabistan'da yaşananları devlet eliyle ve gerektiğinde de zorlamayla dindar bir toplumun kısmen sekülerleştirilmesi girişimi olarak tanımlayabiliriz.

Muhammed Bin Selman'ın Batı nezdinde meşruiyetini pekiştirmek adına attığı adımların tümüyle bir laikleşme anlamına geldiğini söylemek zor. Suudi Arabistan rejimi ülkenin kuruluşundan bu yana halk nezdindeki meşruiyetini dinden, yani ulu'l emre itaatten alan bir rejim. Kararlarını ve politikalarını halka kabul ettirebilmek için fetva makamını sonuna kadar kullanan bir rejim. Bundan vazgeçileceğini düşünmüyorum. Bilakis ulu'l emre itaat söyleminin devam etmesini ve gerektiğinde propaganda aracı olarak yine fetvalara ve hutbelere başvurulmasını bekliyorum.
Kadınlara otomobil kullanma hakkı ve stadyumlara girme izni gibi adımların arkası gelecektir. Başka ülkelerde sıradan olan şeyler söz konusu Suudi Arabistan olunca büyük bir reform gibi algılanıyor. Bu adımların daha çok kültürel ve eğlence merkezli olduğunu, yönetim biçiminde herhangi bir değişiklik içermediğini, yani demokrasi, düşünce özgürlüğü ve basın özgürlüğü gibi alanlarda herhangi bir iyileşmeyi içermediğini söyleyebiliriz.

2- Benzer bir şekilde geçtiğimiz aylarda BAE Washington Büyükelçisi Katar'a ambargo uygulayan ülkelerin önümüzdeki 10 yıl içinde “laik bir Ortadoğu” için çaba harcadığını ifade etmişti. Körfez ülkelerindeki bu çabayı nasıl okuyorsunuz?

Arap Baharı ve devrim rüzgarları Körfez ülkelerini haddinden fazla tedirgin etti. İslamcıları söz konusu sürecin lokomotifi ve iktidara alternatif muhtemel adayların başında gördüler. BAE Washington Büyükelçisi'nin kastettiği aslında “Siyasal İslam” olarak adlandırdıkları İslamcılara açılan bir savaştır. Bir tasfiye operasyonudur. Adına laikleşme denilse de asıl yapılmak istenen sonuçta siyasal hiçbir iddiası ve beklentisi olmayan, yönetimi asla sorgulamayan ve ne olursa olsun körü körüne itaat eden bir toplum yaratmaktır. Laik veya dindar olması fark etmez. Laik fakat aynı zamanda demokrat ve özgürlükçü bir toplum da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve benzeri rejimler için İslamcılar kadar tehlikelidir ve hatta Batı'ya kendisini daha iyi anlatabileceği için daha da tehlikelidir.

3- ‘İslam' ve ‘şeriat' kavramları ile öne çıkan Suudi Arabistan'da laikliğin tatbiki mümkün müdür?

Laiklikten ne anladığınıza bağlı. Laikliği devlet işleriyle din işlerinin ayrılması olarak tanımlıyorsak Suudi Arabistan'ın laiklik serüveninin çoktan başladığını söylemek mümkün. Suudi Arabistan'da din adamlarının uzun bir süredir herhangi bir etkileri veya belirleyicilikleri yok. Şeriat kanunlarının birçoğu uygulanmıyor. Medyada “din polisi” olarak adlandırılan Emri bi'l Maruf Heyeti çoktan bitirildi. Dinin devlet işlerine karışmadığı fakat devletin dini işine geldiği gibi kullandığı bir laiklik modelinin uygulandığını yakında daha net bir şekilde görebileceğiz.

4- Muhammed Bin Selman'ın ‘laiklik' açıklamaları Türkiye'deki bazı çevrelerce Mustafa Kemal Atatürk'ün Ortadoğu ülkelerince daha iyi anlaşılması olarak yorumlandı. Benzer bir şekilde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kahire'deki konuşmasında ‘laiklik' çağrısı yağtığı hatırlanıyor. Körfez'in laikleşme çabasının bunlarla bir bağlantısı kurulabilir mi?

Bu çok fazla zorlama bir iddia olur. Çünkü Atatürk devrimlerinde laiklikle birlikte cumhuriyetçilik ve halkçılık da var. Tek parti döneminde bile seçimler yapılıyor. Gizli oy açık tasnif şeklinde de olsa yönetimin meşruiyetini halktan alma çabası var. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dile getirdiği de demokrasisiz bir laiklik değil. Muhammed Bin Selman'ın kafasında kesinlikle Türkiye modeli yok. Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin örnek aldığı model Birleşik Arap Emirlikleri modeli. Beş yıl, on yıl ya da yirmi yıl içinde gerekli alt yapının hazırlanarak demokrasiye geçme gibi bir hedef olsa belki daha farklı şeyler söylenebilir. Ama böyle bir hedef asla söz konusu değil. Bilakis amaç tamamen apolitik bir toplum oluşturarak krallığın ve diktatörlüğün güçlendirilmesi. İsrail'le diplomatik ilişki kurma ve ittifak oluşturma gibi adımlara toplumdan herhangi bir tepki gelmemesini sağlamak.

5- Son süreçte laiklik tartışması yaşanırken, geride kalan yıllarda ise yoğun olarak ılımlı İslam tartışmalarının yoğunlaştığı görülüyor. “Cihatçılar”a karşı Mısır'da “Dini hitabın yenilenmesi” kampanyasının örnekleri Tunus, Suriye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde de görülüyor. Daha önce Fetullah Gülen'in başını çektiği ‘ılımlı İslam'a Arap ülkelerinin teveccühünü nasıl okuyorsunuz?

FETÖ ile Arap Baharı karşıtı rejimlerin “Siyasal İslam” düşmanlığında birleştiğini görüyoruz. İslamcılara karşı ortak bir hareket alanlarının olduğunu söyleyebiliriz. Fakat şunu da unutmamak gerekiyor. Siyasi yönü de bulunan İslami hareketlere ve cemaatlere karşı olan FETÖ'nün kendisi de tepeden tırnağa siyaset. Dolayısıyla söz konusu Arap rejimleri FETÖ'yü gerektiğinde işbirliği yapılabilecek ve kullanılabilecek bir araç olarak görseler dahi kendi ülkelerinde örgütün Türkiye'deki gibi devletin kılcal damarlarına sızmasını ve paralel bir yapı oluşturmasını kesinlikle istemezler ve buna da müsaade etmezler.

KİMDİR?

1971 yılında Konya'da dünyaya geldi. İlk ve orta öğretimini Konya'da tamamladı. Suudi Arabistan'ın Medine kentindeki İslam Üniversitesi Hadis Fakültesi'nden mezun oldu. Okul yılları dahil Suudi Arabistan'da yaklaşık 19 yıl yaşadı. Diriliş Postası gazetesinde köşe yazarı. Katar El-Arab gazetesi ile Arabi 21 ve Ahbaru Türkiye sitelerinde de Arapça makaleler yazıyor.

Haber Ara